Bu Blogda Ara

slider

Son Paylaşılan

    Navigation

    Gökanlam

    GÖKANLAM
      
    I

    Hani nerde o yalancı kadınlar
    Söyleşen kapı önlerinde - kalın erik kokusu
    Bembeyaz örtülerde çürümüş karanlıklar
    Sızıp da köşelerden ve yağmur sularından
    Dökülen taşlıklara esmer, selçuki
    Onlar, o hiçbir şeyden yapılmamış adamlar.

    Gecelerden sabaha usulca kanayanlar
    Üşümüş, yorgun ve bütün gün adres soranlar
    Hangi telefonu açsalar gökyüzü
    Hangi telefonu açsalar gökyüzü
    Ya da aç bir kuş sürüsü onları boşuna kollar

    Çünkü onlar ki yalnız kendilerinde gömülü

    Yüzlerinde dağa çıkmışların yüzü var.
    Giderler, gelirler ve asıl gök kıvamındalar
    Her şey bu sıkıntı vakti için ve pullar
    Posta mühürleri, burçlar
    Bir gün hiç satın almadığımız kır menekşeleri -
    O limonlu votkalar, yerine asılmamış şapkalar
    Sanki hiç açmayacak bir erguvanın
    Yaşamsız, loş erguvanlığında

    Upuzun bir yolculukta, bir tanrı kılığında
    İçimizden biridir, yakın olmayan şeyleri ufalar.
    Onlar, o hiçbir şeyden yapılmamış adamlar.
    Üşümüş, yorgun ve bütün gün adres soranlar.


    III

    Sen buzul mavi, sen kaç yılın aynalı dolapları
    Kırılan bardakları elbiselerin ve çocukları
    Lekesiz gözleriyle ne kadar maviyse
    o kadar hiç konuşmadıkları
    Sen buzul, sen devamlı, sen..
    Yaklaş bana, kimse hiçbir yere dokunmasın
    Bana sessizlik et, düğümle saçlarımı
    Çözülsün bu kartopları,
    gece yanan fırınlar, içimin sayıları
    Akıt kanımı biraz, kimse hiçbir şey söylemesin
    Kimse artık hiçbir şey söylemesin
    Bana yalnızlık et, birleştir yalnızları
    Sen buzul, sen devamlı, sen..
    Sen kaç yılın aynalı dolapları.

    Kim bilir neydi biraz bir yüzü dünyadan çıkardıkları
    Bir şeyi hiç sevmedikleri, sevince tekrarladıkları
    Yani bir yaşam gibi yaşattıkları ölümü, korunamadıkları
    Dökül artık, çözül artık ve akıt bütün kanları
    Büyüt en büyük şeyi
    Bize yalnızlık et, birleştir yalnızları
    Yeni bir kan ol, getir en yeni anlamları
    Bomboşuz, korkuyoruz da..
    bunu anlatmak için şehirde bayram vardı
    Öyküler vardı dergilerde,
    beyaz fareler, cansıkıntıları
    Bir gün ki şehir yandı,
    şimdi hiçbir şey anlatılmasın
    Artık hiçbir şey anlatılmasın
    Denilsin, soğumuş ceylanların ateşten dilleri kaldı.
    Sen kaldın, bir de sen ey buzul mavi
    Bizi bul, bizi yarat, bize güzellik et şimdi
    Bomboşuz, korkuyoruz da..
    ve kemikleri bunlar gökyüzünün
    Altında öyle tedirgin ilk çocukları ölümün.”


    IX

    Ey deniz! Sen bile ıslanırsın
    Ben senin sonsuzundan bir alkolik çocuğum.

    Düşer ilkyaz kalır bir zeytin dalı hemen
    Bir doğa sayımından değilse kendiliğinden
    Ben çıkarım bir yükseklikten düşmeye
    İnerim inerim bir kuğunun
    sağa ve sola bakma serüvenine
    Ey deniz sen bile ıslanırsın ki, anla
    Günlerden saatlerden bir alkolik çocuğum.

    Az mı kaldım sayılır bir otelde bir yerde
    İçi buz dolu bir bardakla aynı değerde
    İsterim geçmek isterim az az yaşamakla bir şeyleri
    Mavi bir zamandan kalmayı, mavi bir zamanı bilmeyi
    Oysa ben yaşamaktan da yoğun
    Bir sıra yalnızlıktan bir alkolik çocuğum...

    Edip Cansever
    PAYLAŞ
    Banner

    Danisman Hocam

    YORUMLAR:

    0 comments: